
Yaklaşık 3 hafta önce Bianca Adler, sosyal medyada bir video paylaştı. Üzerinde dağcılık kıyafetleriyle solgun yüzüyle ekrana bakıyor, dudakları ve yüzündeki çatlaklar ve kesik nefesiyle güçlükle konuşuyordu. Sesi neredeyse çıkmıyordu; bu nedenle videosuna bir alt yazı eklemiş, yaşadıklarını öyle anlatıyordu. Videonun açıklamasına ise “birçok nedenden dolayı çok kötü hissediyorum” yazmıştı. Adler, Everest Dağı’na tırmanmaya çalışan onlarca kişiden biriydi.
Yaklaşık 3 hafta önce Bianca Adler, sosyal medyada bir video paylaştı. Üzerinde dağcılık kıyafetleriyle solgun yüzüyle ekrana bakıyor, dudakları ve yüzündeki çatlaklar ve kesik nefesiyle güçlükle konuşuyordu. Sesi neredeyse çıkmıyordu; bu nedenle videosuna bir alt yazı eklemiş, yaşadıklarını öyle anlatıyordu. Videonun açıklamasına ise “birçok nedenden dolayı çok kötü hissediyorum” yazmıştı. Adler, Everest Dağı’na tırmanmaya çalışan onlarca kişiden biriydi.
“Everest Ana Kampı’ndaydım ve kendimi korkunç hissediyorum. Boynum, boğazım, ciğerlerim çok ağrıyor. Nefesim tükeniyor. Dün 8000 metreydim.”
Adler’in anlattıkları maalesef tekil değil. 2025 baharında Everest’te neredeyse 850 kişi zirveye yürüdü; üst kesimde üç, toplamda beş kişi hayatını kaybetti. Hava penceresi daralınca Camp 3’ten halatla yapılan helikopter tahliyeleri birkaç canı kurtardı; ancak bölge helikopterlerle bile girilemeyen bir basınca sahip ve bu nedenle Everest Dağı’nda yaşamını yitiren yüzlerce kişinin cansız bedenleri de hâlâ dağda duruyor.
Adler’ın videosu hem Instagram’da hem de TikTok’ta Everest Dağı’na tırmanış ve bunun üzerinden yapılan turizm ile ilgili tartışmaları körükledi. Kullanıcılar hem bu tırmanış için harcanan bütçeleri hem de Sherpa olarak bilinen bölge halkının bu turizm nedeniyle yaşadıkları zorlukları paylaşmaya ve konuşmaya başladı.
1953’te Hillary Tenzing’in ilk zirvesinden sonra ticarî tırmanışlar özellikle 1990’lar itibarıyla patladı ve hâlâ popülerliğini koruyor. Bugün, bir Everest paketi yaklaşık 45–75 bin dolar aralığından başlıyor. Lüks hizmetlerin de eklenmesiyle 200 bin doları da aşabiliyor. . Ücret; rota, rehberlik seviyesi, hizmet kapsamı, kamp düzeni ve kalacağınız süre gibi kalemlere göre değişiyor.
Himalaya Veri Tabanı’na göre 1922’den bu yana Everest Dağı’nda en az 322 ölüm kayıtlara geçti. Tırmanış topluluğunun sık atıf yaptığı değerlendirmelere göre dağda 200’den fazla cansız beden hâlâ yerinde. Çünkü yüksek irtifada kurtarma/indirme operasyonları çoğu zaman mümkün değil.
Kâğıt üzerinde ölüm oranı %1 civarında görünse de Everest’te hata payı yok: Bir fırtına ya da küçük bir aksaklık, bu “düşük” yüzdeleri bir anda anlamsız kılabiliyor.
Peki insanlar neden ölüyor?

Climing Kilimanjaro
Grafik, Everest’te ölümlerin hem aşamalara hem de nedenlere göre dağılımını gösteriyor: Zirve denemesi sırasında çıkışta 20, inişte 90 ölüm kayda geçmiş; sefer tahliyesinde 11, rota hazırlığında 120, ana kampta 36 ve ana kampa gidişte 6 kayıp var.
Bu ölümlerin nedenlerine bakıldığında ise istatistikler en yoğun nedenleri çığ, düşme, hipotermi, akut dağ hastalığı (HACE/HAPE dâhil) ve yorgunluk olarak özetliyor.
Klasik literatürde ölümler inişte daha fazla görünür; ancak son yıllarda kalabalık, dar hava pencereleri ve yetersiz enerji/oksijen yönetimi gibi etmenlerle çıkış evresinde kayıpların arttığı iddiası da tartışılıyor.
Sistemin kırılma noktası ise şu: Bunca işe rağmen parayı çoğu zaman şirketler ve aracı kurumlar kazanıyor. Sherpalar bir sezonda 5 ila 10 bin dolar alıyor. Daha da kötüsü bu kişiler, ekipmanını da kendi cebinden karşılıyor.
Dağdaki tehlike, ne kadar tecrübeli olsalar da onlar için de yüksek. Ve bu tehlikeye karşılık yapılan sigorta kâğıt üzerinde olsa da trajedi anında çoğu aile için yetersiz kalıyor.
Şunu da unutmamak gerekiyor: Sherpalar yalnızca “yük taşıyan” değil, dünyanın en iyi dağcılarından. Rekorların çoğunun arkasında da onlar var. Örneğin bu yıl Kami Rita Sherpa, Everest’e 31. kez çıkarak kendi rekorunu geliştirdi.
Tüm bu nedenlerle de bir dağcının Everest’te tırmandığını haberini okuduğumuzda aklımıza gelmesi gereken şey, yanında bir Sherpa’nın da yer aldığı.
‘Dünyanın en yüksek çöplüğü’
Zirvenin bir diğer problemi ise kirlilik. SPCC (Sagarmatha Pollution Control Committee) 1991’den beri dağın çöp ve rota düzenini yönetmeye çalışıyor. Nepal, 2014’ten beri “8 kg atık getir – 4 bin dolar depozitonu geri al” kuralı uyguluyor.
2019’da hedefi 10 ton olan geniş ölçekli bir temizlik seferi düzenlendi. Ancak buzullar eridikçe yılların atığı yeniden yüzeye çıkıyor; insan dışkısı ve katı atıklar monsonla su yollarına karışarak yerel halk için ciddi bir halk sağlığı riski oluşturuyor.
Tüm bu gerçeklerle bir kez daha düşünüldüğüde belki de Everest’te asıl sorulması gereken soru, “Başarabildik mi?” değil: “Bunun için neyi feda ettik?”
200 bin dolara kadar ödeme yapıp Everest’e tırmanan dağcıların kilolarca ağırlıktaki eşyalarını kendilerinin taşıdığını düşünmüyorsunuzdur, değil mi? Bu iş için görevlendirilen bölge yerlileri var: Sherpalar.
Everest’te ipleri kim döşedi, merdivenleri kim kurdu, oksijen şişelerini, yakıtı, yemeği, suyu kamp kamp kim taşıdı? Cevap hep aynı: Sherpalar. Khumbu Buz Şelalesi’ni bir turist dağcı belki bir ya da iki kez geçer. Bir Sherpa ise sezon boyunca defalarca o noktadan geçiyor. Her seferinde aynı buz labirenti, aynı çatlaklar, aynı çığ riski. Yani ‘zirve fotoğrafı’, çoğu zaman başkalarının görünmeyen emeği üzerine çekiliyor.
Üstelik bu emek sadece yük taşımak değil. Sherpalar, rotayı fiziken inşa eder: sabit hatları çakar, alüminyum merdivenleri yerleştirir, geçitleri ilk onlar dener. Hava kötüye döndüğünde grubu toparlayan, çadırı kuran, ocağı yakan, hastayı sırtlayan da çoğu kez onlardır. Ölüm bölgesinde ‘basit’ işler bile el, ayak, akıl üçlüsünü dağıtırken; bir karabinayı tele klipslemek, maskenin buz tutmuş vanasını çevirmek, eldivenin içine sızan terle baş etmek… Sherpalar, bu işlerin tamamını yapıyorlar.
Everest’te en çok tartışılan nokta, 8 bin metreden başlayan “ölüm bölgesi”. Adı boşuna değil: ölümlerin büyük kısmı burada oluyor çünkü insan bedeni bu irtifada sürdürülemez hâle geliyor.
Oksijen, deniz seviyesinin kabaca üçte birine düşüyor; beyin ve akciğerler zorlanıyor, kaslar hızla tükeniyor, karar verme bulanıklaşıyor. En basit işler bile işkenceye dönüşüyor; bir ipi çekmek, montun fermuarını açmak bile.
Üstüne bir de -30°C’lere varan soğuk, ani fırtınalar ve sert rüzgârlar eklenince, “iyi hazırlanmış” olmak tek başına yetmiyor.
Helikopterler bu yükseklikte güvenle çalışamadığından kurtarma neredeyse imkânsız; bu yüzden uzmanlar 16–20 saat kuralını hatırlatıyor; çünkü bu bölgede ne kadar az kalınırsa ölüm tehlikesi bir o kadar azalıyor.


